I, İ, K, L, M ile başlayan sureler


İBRAHİM 27:
Açıklama : Kabir hayatı olup olmadığına delil olarak kullanılan bir ayettir ve tartışmalıdır.

Tefsir 1:
Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.( Kabir azabına karşı çıkanlar kelimeyi dar anlamda alır)


Tefsir 2:
(Allah, iman edenlere, dünya ve ahirette de sabit sözlerinde sebat ihsan eder) Bu âyette, kabir hayatının hak olduğu, müminlere kavl-i sabit ihsan edildiği bildiriliyor. (Tefsir-i Celaleyn)



İSRA 60:
“Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra,1)
Hani sana, "Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.(İsra,60)
Açıklama :
İsra ve miraç hadisesi net olarak bu iki ayette geçer.İsra hadisesinin bedenen olduğu kabul edilir, fakat Miraç hadisesinin bedenen mi ,rüya mı olduğu tartışmalıdır.60.ayet, rüya demektedir.( İbn Abbas,Hasan Basri, Hz. Aişe ile Muaviye,İbn İs-hak ve Huzeyfe b. Yeman  rüyadır demiştir.(Taberi nakleder)).
Bazı alimler bunun rüya değil bedenen yapıldığını savunmaktadır.
60.Ayettteki rüya kelimesi farklı mealerde temaşa/manzara/görüntü/rüya şeklinde geçmektedir.Bu kelimeye verilen anlama göre miraç hadisesinin bedenen gerçekleşip gerçekleşmediği değişmektedir.




İSRA 78:



Açıklama 1 :
"Güneşin sarkması" ifadesinde ne kastedildiği ile ilgili tartışma söz konusudur.Sünni görüş burada "öğle vaktinde ,güneşin batıya meyletmesi"ni anlayarak öğle namazının delili olarak kullanırken;

Şia ekolu "güneşin batması" olarak algılar ve bunun "akşam vakti"nin girdiğinin delili olduğunu öne sürer.Gecenin kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin tamamen yok olmasıyla akşam namazının vakti biter. Bu durumda da “güneşin sarkması” ifadesi güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının arasındaki vakit, namaz vakti olarak belirtilir.Akşam ile yatsının cem edilmesine delil olarak kullanılır.

Meal 1:
Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Sabah namazını da (kıl). Şüphesiz sabah namazı şahid olunandır.

Meal 2:
Güneşin sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir(sabah) vakti Kuran’ı, fecir(sabah) vakti Kuran’ına tanık olunur.

Not:Bir başka görüşe göre Arap dilinde bir şeyin parçasının ismi, tüme verilir. Onun için Kur’an’da namaza; Namazla ilgili olduğu belli olacak şekilde, secde, rükû, tesbih, kıraat, dua ve zikir denilmiştir.Yukarıda bahsedilen "sabah kuranı" sabah namazıdır diyenler de vardır.

Açıklama 2 :

Ayrıca bu ayetin son kısmına tamamen farklı bir mana veren mealciler de vardır.
Meal 3:
“Namazı, Güneşin batıya kaymasından gecenin kararmasına kadar; bir de fecirdeki yoğunlaşma sırasında kıl. Fecirdeki yoğunlaşma gözle görülür.” Abdulaziz Bayındır


KALEM 42/43:

Buradaki sorun “Keşf(açılmak) üs Saak(bacak)” kelimesine verilen anlamdadır.Bazı meal ve tefsirler kelime anlamı üzerinden giderek "bacağın açılması" anlamını verirken bazıları bunun bir deyim olduğunu ve Arapların bunu Türkçedeki zor bir işe başlarken veya zor bir iş içindeyken paçaları sıvamak işe girişmek anlamında kullandığını söylemektedir.Bu anlamda mutaşabbih bir ayettir ve doğrusunu Allah bilir.Fakat ikinci meal daha tutarlı görünüyor
Meal 1:
O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür; secdeye çağırılırlar ama buna güçleri yetmez. Oysa, kendileri sapasağlam oldukları zaman secdeye çağırılmışlardı.


Meal 2:
İşlerin güçleşip, herkesin paçalarını sıvayıp kaçacak yer aradığı (paçalarının tutuştuğu) gün, secdelere davet edilecekleri gün, secdeye güç yetiremeyecekleri, vakit bulamayacakları gün mâbutlarını çağırsınlar.


KEVSER:1
Açıklama : Ayette geçen "kevser" kelimesinin anlamı tartışmalıdır.Kevser kelimesine verilen anlama göre surenin diğer ayetlerinin akışı ve anlamı da değişmektedir.
1.Ali Fikri Yavuz: (Ey Rasûlüm), gerçekten biz sana (cennetdeki Havz-ı) Kevseri = pek çok hayırları verdik.
2.Cemal Külünkoğlu: Muhakkak ki biz, sana Kevser'i (iyilik, bereket, mutluluk, güzellik gibi bol nimet) verdik.
3.Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir.



KEVSER:2
Açıklama 1: 
Ayette geçen salli:"namaz kıl" ifadesinin anlamı hakkında farklı görüşler vardır.Burada kastedilenin namaz mı,namazsa hangi   hangi namaz olduğu tartışmalıdır.

Diyanet Vakfi: Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
Muhammed Esed: o halde (yalnız) Rabbine ibadet et
Seyyid Kutub: Öyleyse Rabbin için namaz kıl
Ahmet Tekin: Bu sebeple, Rabbinin rızasını kazanmak için dua ve niyazda bulunarak bayram namazı kıl


Açıklama 2: Ayette geçen "nahr" kelimesinin anlamı ihtilafın nedenidir.Bir görüşe göre burada "kurban" kasdedilmektedir.Başka bir görüşe göre "tekbir getirmek" kasdedilmektedir. Özellikle şia ekolü ve bazı sünni tefsirciler bunu ayetin mekke döneminde inmesini de hesaba katarak "tekbir" anlamında yorumlamıştır.Sünni genel görüş burada "kurban" kasdedilmektedir.

Meal 1:Öyleyse sen de Rabbin için namaz kıl ve "kurban" kes.
Meal 2:Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve "kendini ada/yönel."(edip yüksel)
Meal 3:O halde, sen de Rabbin için namaz kıl ve" namazda tekbir getirirken elleri boğaz çukurluğunun hizasına kadar kaldır"
Meal 4: Allah'a yönel; gönlünü, sadrını, nahrını O'na aç, teslimiyetle O'nun huzurunda el-pençe divan dur!


KEVSER:3
Açıklama 1: 
Ayette geçen  "ebter :  soyu kesik" kelimesinin anlamı üzerinde farklı görüşler vardır.
1. Doğrusu (asıl sonu kesik olan) adı şanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir
2. Asıl soyu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.


MAİDE 6:
Açıklama :Bu ayette ayakların yıkanması mı , yoksa meshedilmesi mi gerekir yönünde tartışma vardır.Ayette geçen “Ayaklar” anlamına gelen “ercül” kelimesindeki “lâm” harfini üstünlü okuyup “yüzler” anlamına gelen “vücûh” üzerine atfedenlere göre ayakları yıka­mak farzdır. Meşhur dört mezhep mensuplarının anlayış ve uygulamaları böyledir. Sünniler  bu kıraatı esas alınmıştır.
 “Ercül” kelimesinin “lâm”ını esreli okuyup kelimeyi “Başlannızı mesne­din” cümlesindeki “başlar” anlamına gelen “ruûs” üzerine atfedenlere göre ayak­ları -yıkamak değil- meshetmek farzdır.Şiiler de bu kıraatı esas almıştır.
“...Bazıları Kur’ân’ın âyetlerinde ayakların yıkanmasının farz olduğunu söylerler ki, bu manayı vermek Arapça dil bilgisi kuralları açısından tutarlı görünmemektedir.
"Yüce Allâh, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki, bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da meshedilmesini emretmiştir ki bunlar da baş ve ayaklardır. Âyette; “..yıkayınız..” fiilinden sonra
iki tümleç getirmiştir. Bunlar, yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller (dirseklerle birlikte) yıkanacaktır. “...meshediniz...” fiilinden sonra da iki tümleç getirmiştir.
Bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da meshedilecek uzuvlardır. Âyette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de her kelime birbiriyle son derece uyumlu ve mütenâsibtir. Şimdi “..yıkayınız..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl bir tek uzvu, ikincisi ise iki uzvu (yani iki eli-kolu) gösteriyorsa, “meshediniz..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu (yani başı), ikincisi ise iki uzvu (yani ayakları) göstermektedir. Eğer, “ercül” (ayaklarınız) tümleci “vücûh” (yüzleriniz)’a atfedilmiş (bağlanmış) olsa, bu ahenk ve tenâsüb (uygunluk) bozulur ki bu, Kur’ân’ın bilinen mucizevî ahenk ve üslubuna aykırı olur."
Ayetteki kelimeler incelendiğinde ikinci görüş daha tutarlı görünüyor.

Meal 1:
Ey o bütün iman edenler! Namaza kalkacağınız vakit yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başlarınıza mesh edip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın,...


Meal 2:
Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerizi; meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı.


MAİDE:55

Açıklama: Özellikle şia'da imamın zekat vermemesi meselesinde delil olarak kullanılır.
Meal :1
Onlar namaz kılarlar, rükûda ikan zekat verirler.(Usul-u Kâfi sh 410 H.754.)

Meal:2
O imân edenler ki, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar rükû’a varanlardır.




MAİDE 67:

Açıklama:Şia ile Sünni ekolün ayette geçen "Rabbinden sana indirileni" kelimesi ile ne kastedildiği tartışmalıdır.Sünni ekol bu kelimeden "kuran" anlarken ,şia ekolü "Hz.Ali'nin velayeti" anlamaktadır.Hatta bu ayetten sonra Peygamberin, Gadir Hum denilen yerde velayeti açıkladığı iddiası vardır.
Meal :1
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.Sünni ekol
Meal:2
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (Hz. Ali'nin velayetini) tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun (bütün bir) elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni (buna muhalefet edecek) insanlardan korur. Doğrusu Allah (zaten bu) küfre sapanlar topluluğunu hidayete erdirmez.Şia ekolü



MUMİN 11:

Açıklama:Ayetin tefsirinde ayrılıklar vardır. "İki kez öldürdün" kelimesi hangi ölümdür.Ayetteki iki dünya ölümü ve kabir azabı olarak yorumlayanlar ve buna karşı çıkanlar vardır.
Ayet:
Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?”

Tefsir 1:
Birinci ölüm uyku , ikinci ölüm bildiğimiz ölümdür.Abdulaziz Bayındır

Tefsir 2:
Birinci ölüm yokluktur  ikinci ölüm dünyadaki ölümdür .(Ölüm kelimesine yokluk anlamı vermektedir.Yani yoktuk diriltildik.Yeniden yok olduk(öldük) kıyamette diriltildik.Mehmet Okuyan


Tefsir 3:
Birinci ölüm dünya , ikinci ölüm kabir ölümdür.Elmalı vb.



MUMİN 46:
Açıklama: Ayetin meallerinde pek bir farklılık yoktur.Fakat ayette geçen "sabah akşam ona sunulurlar" ifadesinin ne anlama geldiği tartışmalıdır.Kabir azabının varlığını savunanlar bu kelimeyi delil olarak kullanırlar. Fıravun'un kabir azabı gördüğünü iddia ederler.

Meal :1
(Öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir.Diyanet


Meal :2
Onlar sabah-akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde kendilerine, “Firavun ailesini en çetinine sokunuz” denilecektir.Bayaraktar Bayraklı

Meal:3
Sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyâmet'in kopuşu meydana gelince, Fir'avn'ın yandaşlarını azabın en şiddetlisine sokun ! (denilir).Yaşar Nuri Öztürk








MUMİNUN:5:6

Açıklama: Korunulması gereken "furûci " kelimesiyle belirtilen yer veya bölge neresidir.
Not: Bakınız "ferc" kelimesine verilen mana (Nur:31)

Meal :1
Onlar, esleri ve cariyeleri disinda, mahrem yerlerini (diz-göbek arası) herkesten korurlar. 


Meal:2
Onlar, iffetlerini korurlar. Yalnız eşleri ya da akitleri aracılığıyla sahip bulundukları bunun dışındadır.

Meal:3
Ve onlar ki ırzlarını korurlar


Meal:4
Onlar ki; edep yerlerini sakınırlar.



MUMİNUN 99:100
Açıklama:Ayette geçen "berzah : engel" kelimesinin ne anlama geldiği tartışmalıdır.Bir kısmı bunu "kabir hayatı" ,bir kısmı "berzah alemi" diye kabul ederken, diğer bir görüş bunu tamamen reddederek engelin "ölüm" olduğunu savunur.

Meal :1
Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde, “Rabbim, terk ettiğim şeylerde sâlihi işlemem için beni geri döndür” dedi. Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Bu, şüphesiz onun söylediği bir sözdür. Onların tekrar diriltilecekleri güne kadar onların arkalarında bir engel vardır.Cemal Külünkoğlu

Meal:2
Nihâyet onlardan (o müşriklerden) birine ölüm geldiği zaman: 'Rabbim! Beni geri gönder! Umulur ki ben, terk ettiğim (dünya)da sâlih bir amel işlerim' der. Hayır! Doğrusu o sâdece (boş) bir lâftır, onu söyleyen kendisidir. Artık onların önlerinde, tekrar diriltilecekleri güne kadar (hiçbir şekilde dünyaya dönemeyecekleri) bir perde (olan kabir hayâtı) vardır.Hayrat Neşriyat
Meal:3
Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbî!" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım. "Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.Suat Yıldırım



NEBE 31-34
Meal :1
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Meal:2
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler ve aynı yaşta, şahane endamlı genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Açıklama: Sorun 33. ayetteki  kelimelerin anlam farklılığından kaynaklanır.Kelime anlamları şöyle gösterilmektedir:
ve kevâıbe : ve genç, göz alıcı, şahane endamlı,bakir
etrâben : aynı yaşta, yaşıt

Anlamlarda kız geçmemesine rağmen neden bazı meallerde  bu şekilde yorumlandığı şüpheli.